e-ISSN: 2980-3543
Founded: 2021
Period: Annually
Publisher: AYBÜ & Oku Okut Derneği

Religious Studies, Tafsīr - Qirāʾah

A Critical Examination of the Perception of Abrogation in the Tafsīr Tradition: The Example of Muallafa al-Qulūb Tefsir Geleneğinde Nesh Algısı Üzerine Eleştirel Bir İnceleme: Müellefe-i Kulûb Örneği

Ünal Kıyar (Master Student) Amasya University, Amasya, Türkiye Author 0000-0003-4044-5605

DOI:

10.55709/TSBSBildirilerDergisi.2.58

How to Cite

Kıyar, Ünal . "A Critical Examination of the Perception of Abrogation in the Tafsīr Tradition: The Example of Muallafa al-Qulūb". TSBS Bildiriler Dergisi 2 (2022), https://doi.org/10.55709/TSBSBildirilerDergisi.2.58

Zotero Mendeley EN EndNote

Abstract

In this study, the problems of the perception of abrogation of the traditional understanding of tafsīr were examined through the example of muallafa al-qulūb. Abrogation, one of the most controversial subjects of the history of Islamic thought and especially of the tafsīr tradition, has gained a separate field of existence within the sciences of the Qurʾān. The ground of existence Until the time of the Prophet, hunting and abrogation emerged to take its first steps and became a method of responding to the Jews and polytheists who accused the changes in the axis of prophecy as contradictions. The impact of this process, which is known to have started with the Qibla debates with the Jews, was felt intensely, especially on the laws of war and verses related to the public sphere. Probably the most fundamental reason for this continuity was the fact that the Prophet lived, and the revelation was still going on. However, after the death of the Prophet, the divine word became Qurʾān, and during the formation of the tafsīr tradition, discussions about the issue of abrogation occurred. Although it is known that there were some thinkers who argued that it was not possible to cancel the judgment in the internal integrity of the revelation in this period, the proselytization to the majority of the republican ulama was accepted as a phenomenon that took place in the internal integrity of the revelation itself. During this period, there was only a debate among the ulema about the numerical nature of the abrogation. As a matter of fact, while some thinkers argue that the number of verses revealed is in the hundreds, some thinkers have brought this number to very small numbers. In fact, these debates have prepared the ground for the perception of abrogation in the modern period and have become the basis of the rejection of abrogation, which has become one of the most characteristic features of modern tafsīr movements. As a result, many intellectuals and commentators in the modern period have argued that abrogation can never occur in the inner integrity of the Qurʾān. The issue of muallafa al-qulūb, which we have discussed in our study, is only one of the numerous problems that arise through the perception of abrogation in the tafsīr tradition. As it is known, while this group, which is clearly stated in the 60th verse of the Sūrat al-Tawba of the Qurʾān, was given a share of zakāhuninterruptedly as part of the Nabawi invitation method during the time of the Prophet, the main purpose was to warm their hearts to Islam and enable them to reach guidance. However, after the death of the Prophet, during the caliphate of Abu Bakr (d. 13/634), Omar (d. 23/644) claimed that there was no need for the ration of this group, and their share of zakāh was reduced. In this context, a significant part of the commentators concluded that the judgment was abolished by the execution of the ummah. From the classical period to the present day, many schools of fiqh, especially the Hanafis, have ruled according to this decision and have stated that the taxpayer's right to share from zakāh has disappeared. Although some commentators appealed this decision, it had no effect. In our opinion, this view, which argues that it is not possible for judgment to disappear, has acted correctly. Because, even if the revelation is accepted as abrogation in its own inner integrity, it should have happened in the time of Prophet Muhammad, and there is no such evidence. In addition, the Companions do not have the authority to suspend or annul any provision, even for a short period of time, because of the case law. At the same time, the weakening conversion and increasing contact activities in the age we are in make it necessary to review the muallafa al-qulūb as a social institution. Therefore, the main purpose of this study is the Prophet Muhammad because of the order of the Qur'an. It is to reveal that the muallafa al-qulūb, which was meticulously fulfilled by the Prophet, is not abrogated and has a much broader nature rather than being a simple group only related to zakāh.
Bu çalışmada geleneksel tefsir anlayışının nesh algısının problemleri müellefe-i kulûb örneği üzerinden incelenmiştir. İslâm düşünce tarihinin ve bilhassa tefsir geleneğinin en tartışmaları konularından biri olan nesih, Kur’ân ilimlerinin içinde müstakil bir varlık alanı kazanmıştır. Varoluş zemini Hz. Peygamber devrine kadar uzanan nesih, ilk aşamada hissî yönüyle ortaya çıkmış ve nübüvvet ekseninde meydana gelen değişimlere çelişki ithamı yükleyen Yahudilerle müşriklere cevap verme yöntemi haline gelmiştir. Yahudilerle yaşanan kıble tartışmaları ile başladığı bilinen bu sürecin etkisi özellikle savaş hukuku ve kamusal alanla alakalı âyetler üzerinde yoğun olarak hissedilmiştir. Muhtemelen bu süreğenliğin en temel nedeni de Hz. Peygamber’in yaşaması ve vahin hali hazırda devam etmesi olmuştur. Fakat Hz. Peygamber’in vefatından sonra ilahi kelamın Mushaf haline gelmesi ve tefsir geleneğinin oluşum sürecinde nesih meselesi hakkında tartışmalar meydana gelmiştir. Bu dönemde vahyin kendi iç bütünlüğünde hüküm iptalinin mümkün olmadığı savunan bazı düşünürlerin varlığı bilinse de cumhur ulemanın ekseriyetine nesih, vahyin kendi iç bütünlüğünde gerçekleşen bir olgu olarak kabul edilmiştir. Bu dönemde ulema arasında yalnızca neshin sayısal niteliği hakkında tartışma yaşanmıştır. Nitekim bazı düşünürler, nesih edilen âyetlerin sayısının yüzlerce olduğunu savunurlarken bazı düşünürler bu sayıyı çok az sayılara kadar getirmişlerdir. Aslında yaşanan bu tartışmalar modern dönemde oluşan nesh algısına zemin hazırlamış ve modern tefsir hareketlerinin en karakteristik özelliklerin bir haline gelen nesih reddinin dayanağı haline gelmiştir. Netice olarak çağdaş dönemde birçok fikir insanı ve müfessir, Kur’ân’ın kendi iç bütünlüğünde asla neshin vaki olamayacağını savunmuşlardır. Bizim çalışmada ele aldığımız müellefe-i kulûb meselesi de tefsir geleneğinde nesih algısı üzerinden hasıl olan sayısız problemlerden yalnızca bir tanesidir. Bilindiği üzere Kur’ân-ı Kerim’in Tevbe Sûresinin 60. âyetinde açık bir şekilde beyan edilen bu zümreye Hz. Peygamber devrinde Nebevî davet metodunun parçası olarak kesintisiz şekilde zekâttan pay verilirken temel amaç kalplerini İslâm’a ısındırıp hidayete ermelerini sağlamaktı. Fakat Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ebû Bekir’in (ö. 13/634) hilafeti devrinde Hz. Ömer (ö. 23/644) bu zümrenin istihkakına gerek kalmadığını öne sürmüş ve zekâttan payları düşürülmüştür. Bu bağlamda müfessirlerin önemli bir kısmı hükmün ümmetin icmâ etmesiyle ortadan kalktığı sonucuna varmışlardır. Klasik dönemden günümüze kadar başta Hanefîler olmak üzere birçok fıkıh ekolü de bu karara göre hükmetmiş ve artık müellefe-i kulûbun zekâttan pay hakkının ortadan kalktığını ifade etmişlerdir. Her ne kadar bazı müfessirler bu karara itiraz etseler de hiçbir tesiri olmamıştır. İşte bize göre hükmün ortadan kalkmasının mümkün olmadığını savunan bu görüş isabetli hareket etmiştir. Zira vahyin kendi iç bütünlüğünde nesih kabul edilse dahi bunun Hz. Peygamber devrinde gerçekleşmesi gerekirdi ki böyle bir delil mevcut değildir. Ayrıca sahabenin içtihat neticesinde kısa süreli dahi olsa herhangi bir hükmü askıya almak veya iptal etmek yetkisi yoktur. Aynı zamanda içinde bulunduğumuz çağda zayıflayan ihtida ve artan irtidâd faaliyetleri sosyal bir müessese olarak müellefe-i kulûbun yeninden gözden geçirilmesini zaruri kılmaktadır. Binaenaleyh bu çalışmanın temel amacı Kur’ân’ın emri sonucunda Hz. Peygamber tarafından titiz bir şekilde yerine getirilen müellefe-i kulûbun mensûh olmadığını ve yalnızca zekâta müteallik basit bir zümre olmaktan ziyade çok daha geniş mahiyetinin bulunduğunu ortaya koymaktır.

Keywords:

Tafsīr, Muallafa al-qulūb, Abrogation, Zakāh, Nabawī Invitation
Tefsir, Müellefe-i Kulûb, Nesh, Zekât, Nebevî Davet

Presentation Video

License

Copyright (c) 2022 Ünal Kıyar (Yüksek Lisans Öğrencisi)
Creative Commons License

This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.