Suspend Coming-İnto-Being: The Contemporary Position of The Subject as a Pendulum Between Illusion and Reality
Var-olmayı Askıya Almak: Yanılsama ve Gerçeklik Arasında bir Sarkaç olarak Öznenin Çağdaş Konumu
Descartes defines the ontological position of the “Self” as res cogitans and res extensa. Based on the cogito, this “Self” takes on an absolute character and becomes a central subject open to generality and universality. The modern subject, to whom the world closes in on itself as whatever it expresses, acts and hears, fills every plane it traverses, regardless of space and time, with its sameness. However, when it becomes clear that existence, not thinking, is the foundation of being, the encounter with the Other gains central importance. This encounter has been a key issue in discussions of subjectivity up to the present. In postmodern and poststructuralist thought, subjectivity is often reconsidered through the presence of the Other, with diverse views on the ethical role the Other plays. For instance, Emmanuel Levinas shifts the relation with the Other from interiority to exteriority; Jean-François Lyotard emphasizes difference and multiplicity, dispersing subjectivity through language games; Gilles Deleuze’s radical elimination of the boundary between Self and Other as openness to the other can be mentioned as an example for various perspectives. These examples reflect different ways of thinking about the subject. Yet the breaking of boundaries or affirmation of multiplicity can also be seen as diminishing the space for responsibility beyond the subject’s search for freedom. Believing themselves to live in the shadow of freedom, subjects suspend coming-into-being by collapsing truth into mere perspectives. In this state, the loss of truth and the breakdown of limits create a subject that follows desire in a world where responsibility no longer holds weight. In its relation with the Other, the subject becomes deaf and starts to dissolve at the edges of its being. This suggests that subjectivity is not just about agency, but involves a shared silence with all beings that inhabit life together. The purpose of our research with this echo emanating from the subject is to show that the plane of life is transformed into a vast space populated by bodies that do not want to become conscious and realize their existence. Understanding the philosophical background of this transformation is essential, especially in the context of the Anthropocene era, where life’s unstable and surface-level nature affects how subjectivity takes shape. In order to provide elucidations, the document analysis method was used for the literature review. Through the document analysis method, primary and secondary sources were analyzed within the scope of the thesis. Thinkers like Blaise Pascal, Friedrich Nietzsche, and Novalis, who highlight the illusory nature of existence, help us identify symptoms of contemporary subjectivity. With inspiraation Jacques Lacan’s point of view, the “Self” that is bound to illusion tends to ontological silence any other “Self” that denies its own dependency on illusion. This may serve as a kind of balm for the modern human being, who senses reality as a wound. But whether this balm heals or simply numbs remains an open question. Throughout this study, we have explored this question from different angles. In conclusion, the inability to coming-into-being means reversing the relationship between reality and illusion, by covering up the flaws we refuse to see or acknowledge. As a result, the contemporary subject experiences existence through illusions.
Düşünen şey (Res cogitans) ve yer kaplayan şey (Res extensa) olarak Descartes tarafından ontolojik konumu tayin edilen Ben (The Self), cogito temelinde genelliğe, evrenselliğe açılan merkezi bir özne deneyimini ifade etmektedir. Varlığı neyse o olarak dünyanın kendi üzerine kapandığı modern özne, mekân ve zaman fark etmeksizin katettiği her düzlemi aynılığıyla doldurur. Ancak varlığının dayanağının düşünmek yerine var olmak olduğunun açığa çıkmasıyla eş zamanlı olarak Öteki (The Other) ile karşılaşmak, öznellik deneyiminin günümüze değin tartışmalarının özünü oluşturmuştur. Post-modern ve postyapısalcı düşünce içerisinde Öteki ile alımlanan öznellik deneyimi, etik bağlamda Öteki’nin statüsünün ne olduğuna dair çeşitli bakışlara sahiptir. Örneğin Emmanuel Levinas’ın Öteki ile ilişkiyi içsellikten dışsallığa konumlandırması, Jean-François Lyotard’ın farklılığa ve çokluğa işaret etmekle öznelliği dil oyunları çerçevesinde dağıtması, Gilles Deleuze’ün ötekiliğe açıklık olarak radikal bir biçimde Ben ve Öteki arasındaki sınırı ortadan kaldırması çeşitli bakışlar için örnek olarak zikredilebilir. Ancak sınırların aşılması veya çokluğu olumlama, bir başka açıdan düşündüğümüzde öznenin varoluş statüsünde, özgürleşimin ötesinde, sorumluluk etiğinin imkanının gölgelendiği bir izleği sunabilir. Özgürlüğün gölgesi altında yaşadığı vehmiyle özneler, hakikatin mevcudiyetinin perspektiflerle yıkılmasıyla varlığa-gelmeyi sözsüz bir anlaşma ile askıya alır. Özdeş bir ifadeyle hakikatin kaybı ve sınırların çözülmesi, sorumluluğun iptal edildiği yaşamda arzusuna kapılıp giden özneyi doğurur. Bu anlamda Ben, Öteki ile kurduğu ilişkide sağırlığa, varoluşunun çeperlerinde erimeye maruz kalır. Bu etkilenimiyle özne olmanın salt failliğe indirgenemeyecek bir deneyim olmasıyla beraber özne yaşamı beraber paylaştığı her bir varlıkla müşterek bir sessizliği yankılar. Özneden akseden bu yankıyla araştırmamızın gayesi, mesken edinilen yaşam düzleminin varoluşunun bilincine, idrakine varmak istemeyen bedenlerin doldurduğu bir yayılım alanına dönüştüğünü göstermektir. Bu dönüşümün felsefi art alanını göstermek, antroposen çağ içinde yaşamın dayanaksız, tek katlı yüzeyinin özne oluşa sirayet eden katmanlarını açımlamasıyla önem kazanmaktadır. Açımlamaların sağlanması hususunda literatür taraması için doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Doküman analizi yöntemiyle birincil ve ikincil kaynaklar tez kapsamında analiz edilmiştir. Sonuç itibarıyla Blaise Pascal, Friedrich W. Nietzsche ve Novalis gibi düşünürlerin açımlamalarının varoluşun müşterek yanılsama deneyimi olduğuna işaret etmeleri, çağdaş öznelliğin semptomlarını göstermeyi sağlar. Jacques Lacan’ın perspektiften ilhamla ifade edecek olursak yanılsamayla yazgılı Ben’in yanılsamaya yaslanmadığını iddia eden her bir Ben’i ontolojik suskunluğa itmesi, gerçekliği sızı olarak duyumsayan, algılayan çağdaş insanın bir merhemidir. Ancak bu merhemin uyuşturma ile deva olma arasındaki tesirini kestirmek, öznenin deneyimi için halihazırda cevabını bekleyen bir sorudur. Bu soruyu araştırmamız boyunca çeşitli yönlerden ele aldık. Sonuç itibarıyla varlığa-gelme muktedirliğinde yoksun olmak; duyulmak istenmeyen, varlığına tahammül edilemeyen kusurları algı alanında örtmekle gerçeklik ve yanılsama arasındaki denklemi tersine çevirmeyi ihtiva eder. Dolayısıyla çağdaş özne, sanrılar içerisinde varlığını deneyimler.

Telif Hakkı (c) 2025 Ömer Faruk Ateş (Yazar)
Bu çalışma Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License ile lisanslanmıştır.
CC BY-NC 4.0 lisansı, eserin ticari kullanım dışında, her türlü ortam ve formatta paylaşılmasına, kopyalanmasına, çoğaltılmasına ve orijinal esere uygun şekilde atıfta bulunmak kaydıyla yeniden düzenlenmesine, dönüştürülmesine ve eser üzerine inşa edilmesine izin verir.
Makale Bilgileri
- Konu Felsefe - Mantık
- Gönderim 18 Temmuz 2025
- Kabul 31 Temmuz 2025
- Yayım 15 Ağustos 2025
- Sempozyum 5. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu - Kabul Edilen Bildiriler
- Bildiri Bilim Alanı Felsefe - Mantık
Ateş, Ömer Faruk. “Var-Olmayı Askıya Almak: Yanılsama Ve Gerçeklik Arasında Bir Sarkaç Olarak Öznenin Çağdaş Konumu”. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu 5 (August 15, 2025). https://doi.org/10.55709/tsbsdergisi.719