Cultural Capital and Class Segregatıon Through Cafes

Kafeler Üzerinden Kültürel Sermaye ve Sınıfsal Ayrışma

Yazarlar

https://doi.org/10.55709/tsbsdergisi.770
This study, within the discipline of Sociology, aims to examine urban cafe culture from the perspective of class segregation and identity presentation, focusing on Pierre Bourdieu’s theory of cultural capital. In modern urban life, not only consumption objects but also the spaces where this consumption takes place carry social and cultural meanings. Cafes, especially in recent years, with specific aesthetic and consumption codes like third-wave coffee shops, have assumed significant roles in individuals’ identity construction and the externalization of their social affiliations. The importance of this research stems from its revelation that cafes, seemingly ordinary spaces of daily life, are in fact ideological fields where class differences and status symbols are reproduced. According to Bourdieu, cultural capital is shaped by individuals’ knowledge, tastes, language use, and aesthetic understanding; these elements determine both an individual’s social position and how they are recognized in the social field. In this context, it has been determined that the cafes individuals prefer are not merely “places to drink coffee,” but spaces where cultural capital is made visible and class segregation is symbolically reproduced. The study employed a literature review methodology to analyze how urban consumption spaces differentiate according to individuals’ cultural capital levels. Analyses revealed that third-wave coffee shops, with their minimalist interior designs, unique menu language, high pricing policies, and specific customer profiles, have become a center of attraction for individuals with high cultural capital. In contrast, traditional tea houses or chain cafe brands stand out as alternative public spaces where different class and cultural affiliations converge. It has been determined that these differences between spaces reflect not only individuals’ spatial preferences but also their forms of taste, daily habits, and ways of forming social relationships. This situation demonstrates that cafe choices in urban areas function as a conscious or unconscious means for individuals to express their social affiliations and status. Furthermore, the presentation of cultural identity through cafe sharing on social media platforms like Instagram has shown that cultural capital is not only internal but also a value publicly performed. These virtual shares have been examined as a contemporary extension of individuals’ practices of feeling belonging to a specific social group through their spatial preferences and externalizing this belonging. This study discussed the impact of consumption spaces on class visibility and identity presentation in urban areas, drawing upon Bourdieu’s Distinction. The findings clearly indicated that cafes in modern cities have become significant cultural stages beyond mere social gathering places, where individuals display their social positions and cultural accumulations, thereby both reproducing and reinforcing class differences. In this context, the relationship between class and culture, as interpreted through cafe preferences, points to the concrete manifestations of inequalities and segregations at a micro level in urban life.
Bu çalışma, Sosyoloji disiplini çerçevesinde, Pierre Bourdieu’nün kültürel sermaye kuramı odağında kentteki kafe kültürünü sınıfsal ayrışma ve kimlik sunumu açısından ele almayı amaçlamıştır. Modern kent yaşamı içerisinde yalnızca tüketim nesneleri değil, bu tüketimin gerçekleştiği mekânlar da sosyal ve kültürel anlamlar taşımaktadır. Kafeler, özellikle son yıllarda üçüncü dalga kahveciler gibi belirli estetik ve tüketim kodlarına sahip alanlar olarak, bireylerin kimlik inşasında ve sosyal aidiyetlerinin dışavurumunda önemli roller üstlenmiştir. Bu araştırmanın önemi, gündelik hayatın sıradan bir mekânı gibi görünen kafelerin, aslında sınıfsal farklılıkların ve statü göstergelerinin yeniden üretildiği ideolojik alanlar olduğunu ortaya koymasından gelmektedir. Bourdieu’ye göre kültürel sermaye, bireylerin sahip oldukları bilgi, zevk, dil kullanımı ve estetik anlayış gibi unsurlarla biçimlenir; bu unsurlar bireyin hem sosyal konumunu hem de sosyal alanda nasıl tanındığını belirler. Bu bağlamda, bireylerin tercih ettikleri kafelerin, yalnızca “kahve içilen yerler” değil, kültürel sermayenin görünür olduğu, sınıfsal ayrışmanın simgesel düzeyde yeniden üretildiği mekânlardır. Çalışmada literatür derlemesi yöntemi kullanılarak, kentteki tüketim mekânlarının bireylerin kültürel sermaye düzeylerine göre nasıl farklılaştığı analiz edilmiştir. Yapılan analizlerde, üçüncü dalga kahvecilerin minimalist iç mekân tasarımları, özgün menü dili, yüksek fiyat politikaları ve belirli müşteri profilleriyle kültürel sermayesi yüksek bireyler için bir cazibe merkezi hâline geldiği gözlenmiştir. Buna karşın, geleneksel çay ocakları ya da zincir kafe markaları, farklı sınıfsal ve kültürel aidiyetlerin buluştuğu alternatif kamusal alanlar olarak öne çıkmaktadır. Bu mekânlar arasındaki farklılıkların, bireylerin sadece mekânsal tercihlerini değil, aynı zamanda zevk biçimlerini, gündelik alışkanlıklarını ve sosyal ilişkiler kurma biçimlerini de yansıtmaktadır. Bu durum, kentteki kafe seçimlerinin, bireylerin toplumsal aidiyetlerini ve statülerini bilinçli veya bilinçsizce ifade etme biçimi olarak işlev gördüğünü ortaya koymaktadır. Instagram gibi sosyal medya platformlarında kafe paylaşımı üzerinden kültürel kimlik sunumu yapılması ise, kültürel sermayenin yalnızca içsel değil, aynı zamanda kamusal olarak performe edilen bir değer olduğunu göstermiştir. Bu sanal paylaşımlar, bireylerin mekân tercihleri üzerinden kendilerini belirli bir sosyal gruba ait hissetme ve bu aidiyeti dışa vurma pratiklerinin güncel bir uzantısı olarak incelenmektedir. Bu çalışma, Bourdieu’nün Distinction (Ayrım) kitabından yola çıkarak, tüketim mekânlarının kentteki sınıfsal görünürlüğü ve kimlik sunumu üzerindeki etkisini tartışmıştır. Elde edilen bulgular, kafelerin modern kentte sadece sosyalleşme alanları olmanın ötesinde, bireylerin toplumsal konumlarını ve kültürel birikimlerini sergiledikleri, böylece sınıf farklılıklarının hem yeniden üretildiği hem de pekiştirildiği önemli kültürel sahneler haline geldiğini açıkça göstermektedir. Bu bağlamda, kafe tercihleri üzerinden okunan sınıf ve kültür ilişkisi, kent yaşamındaki eşitsizliklerin ve ayrışmaların mikro düzeydeki somut tezahürlerine işaret etmektedir.

Makale Bilgileri

  • Özet Okunma 2
  • Atıf & Paylaşım
  • Paylaş
İndirme verisi henüz mevcut değil.