Cumhuriyet Felsefesinde İnsan ve Kültür People and Culture in Republican Philosophy
Özet
İnsan, tarihsel süreçlerde farklı tanımlamalara muhatap olmuştur. İnsanın neliği araştırılırken başlangıç noktalarındaki değişkenlik ulaşılan sonuçların da farklılaşmasını beraberinde getirmiştir. İnsan tarafından üretilen ve dolayısıyla insanla ilgili olan tüm bu kültürel süreçler düşünce dünyamızı, evren tasavvurumuzu, ideal arayışımızı ve iyi yaşam deneyimimizi de farklı kılmıştır. İnsan ve insanın varlık yapısıyla ilgili hususları varlık bütünlüğü içerisinde araştıran insan felsefesi ise kültürel yapıya ait bütün hususları konu edinmiştir. Buradan hareketle kültürü, varoluşa yönelik arka plan oluşturma çabası ya da yüceliğin diğer adı olarak ifade edebiliriz. Hayatın anlamının teorik çerçeve ya da üst anlatılardan ziyade, yaşamın içerisinde inşa edilmesi kültürün karakteristiğini yansıtır. İnsanı farklı kılan şeyi, kültürel varlık olmasına dayandıran felsefî yaklaşım ise 19. yüzyıl sonu itibariyle kendini göstermeye başlamıştır. Bu durum özellikle Aydınlanmanın pozitivist ve ilerlemeci değerleri üzerinden yürütülen tanımlara karşın, insanı antropolojik temellerden hareketle bütünlüklü bir şekilde açıklamaya götürmüştür. Bu doğrultuda açığa çıkan insan felsefesi, en genel anlamıyla insanı kültürel bir varlık olarak biyolojik ve kültürel kökenleri, varoluşunu sağlayan değerleri, kurumları ve geleneklerini konu edinerek ele almaya başlamıştır. 19. yüzyıl sonrasında ideolojilerde “siyasal” olanın “kültürel” olanla yer değiştirmesi kimliğin oluşumunda asıl mücadele alanının kültürel alana kaymasına neden olmuş ve söz konusu durum meselenin önemini artırmıştır. Kültür ve buna bağlı olarak yapılan insan tanımının anahtar rolü ile varoluşun koordinatları yeniden konumlandırılmıştır. Söz konusu durum, felsefî yaklaşıma bağlı insan anlayışı başta olmak üzere, Batı düşüncesinde büyük dönüşümlere neden olmuştur. Türkiye’de ise Meşrutiyet’ten başlayarak Cumhuriyetle birlikte devam eden ve felsefî içerikle de etiketlenen Türkçülük, İslamcılık ve Batıcılık tartışmalarını siyasi tartışmalar olmaktan ziyade, nihai anlamda içerisinde kültür, medeniyet ve değer tasarımlarının olduğu tartışmalar olarak görebiliriz. Ayrıca birçok düşünürümüzün bir kavram ve gerçeklik olarak “kültür”e ilgi gösterdiğini ve kültürle ilgili önemli kavrayışlar, düşünceler ve öneriler ortaya koyduğunu tespit edebiliriz. Söz konusu arayışların Cumhuriyet Türkiyesi’nde yaşanan gelenek-modernlik arası gerilimleri azaltma ve insanımızı kendi içerisinde birliğe götürecek seçeneklerin kullanımını kültür içerisinde belirleme çabasını yansıttığını ifade edebiliriz. Böylece çatışma yerine karşılıklı uyum içerisinde yaşamın anlam örgüsü, ahenk ve dengesinin kültürle şekillenmesi amaçlanmıştır. Buradan hareketle çalışmamız, Hilmi Ziya Ülken, Takiyettin Mengüşoğlu gibi daha erken dönem felsefecilerimizin söz konusu bağlamda girişimlerini merkeze almakla birlikte sonraki dönem (Nurettin Topçu, Bozkurt Güvenç ve Doğan Özlem gibi) felsefecilerimizin meseleye yaklaşımlarını da gözeterek kültür ve insan sorununu karşılaştırmalı olarak ele almaya ve böylece Cumhuriyet dönemi Türk düşüncesinin bir kültür felsefesi olarak yeniden inşasının imkân ve sınırlarına odaklanmaya amaçlamıştır. Çalışmamız sonunda, yukarıda ifade edilen bazı değerli çalışmalara rağmen Cumhuriyet felsefesinde kültürel bir varlık olarak insanı araştırma konusunun yeteri kadar ilgi görmediği için sistematik ve bütünlüklü bir kültür felsefesinin ortaya konulamadığını, söz konusu bağlamda kültürümüzün hakimiyetine bağlı özgün çalışmalara daha fazla ihtiyaç duyulduğunu ifade edebiliriz.
Human has been subject to different definitions in the historical processes. The variability in the starting points while investigating the nature of the human has brought about the differentiation of the results achieved. All these cultural processes, produced by human beings and therefore related to humans, have also differentiated our world view, our conception of the universe, search for ideals, and good life experience. Human philosophy, which investigates the issues related to human and human existence in the integrity of existence, has dealt with all aspects of cultural structure. From this point of view, we can express culture as an effort to create a background for existence or as another name for sublimity. The construction of the meaning of life within life rather than a theoretical framework or meta-narratives reflects the characteristic of culture. The philosophical approach, which bases on what makes human different, started to show itself at the end of the 19th century. This situation has led people to explain in a holistic way based on anthropological foundations, especially despite the definitions made on the positivist and progressive values of the Enlightenment. The human philosophy that emerged in this direction, in the most general sense, has started to deal with the biological and cultural origins of the human as a cultural entity, the values that provide its existence, the institutions and traditions. The replacement of the "political" with the "cultural" in ideologies after the 19th century caused the main field of struggle in the formation of identity to shift to the cultural field, and this situation increased the importance of the issue. With the key role of culture and the definition of human being made accordingly, the coordinates of existence have been repositioned. The situation in question has led to great transformations in Western thought, especially in the understanding of human connected to the philosophical approach. In Turkey, on the other hand, we can see the debates on Turkism, Islamism, and Westernism, which started with the Constitutional Monarchy and continued with the Republic, and were labeled with philosophical content, as debates involving culture, civilization and value designs, rather than political debates. We can also detect that many of our thinkers have shown an interest in “culture” as a concept and reality and have offered important insights, thoughts and suggestions about culture. We can say that these searches reflect the effort to reduce the tensions between tradition and modernity experienced in the Republic of Turkey and to determine the use of the options within the culture that will lead our people to unity within themselves. Thus, instead of conflict, it is aimed to shape the meaning pattern, harmony and balance of life with culture in mutual harmony. From this point of view, our study focuses on the initiatives of our earlier philosophers such as Hilmi Ziya Ülken and Takiyettin Mengüşoğlu in the aforementioned context, but also considers the approaches of our later philosophers (such as Nurettin Topçu, Bozkurt Güvenç and Doğan Özlem) to the issue, and tries to deal with the problem of culture and human in a comparative way. It aimed to focus on the possibilities and limits of the reconstruction of the Republican period Turkish thought as a cultural philosophy. At the end of our study, we can state that despite some valuable studies mentioned above, a systematic and integrated cultural philosophy could not be put forward because the subject of researching human as a cultural entity in the philosophy of the Republic did not receive enough attention, and in this context, more original studies related to the dominance of our culture are needed.
Anahtar Kelimeler:
Felsefe, Cumhuriyet Felsefesi, İnsan, Kültür, Hilmi Ziya Ülken, Takiyettin Mengüşoğlu
Philosophy, Republican Philosophy, Human, Culture, Hilmi Ziya Ülken, Takiyettin Mengüşoğlu
Sunum Videosu
Lisans
Telif Hakkı (c) 2023 Dr. Öğr. Üyesi Emrullah KılıçBu çalışma Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License ile lisanslanmıştır.