İstanbul Bâb Mahkemesi 3 Numaralı Sicil’de Mirastan Çekilme: Tehârüc Renunciation of Inheritance in Istanbul Bāb Court Registry No. 3: Takhāruj
Özet
Osmanlı Kadı Sicillerinde miras paylaşımının çeşitli şekillerde yapıldığı görülmektedir. Bunlardan biri de tehârüc yöntemidir. Tehârüc, vârislerin terekedeki haklarından bir mal karşılığında veya karşılıksız feragat etmeleri anlamına gelen bir İslam miras hukuku terimidir. Mahkeme kayıtlarından yola çıkarak yaklaşık üç buçuk asır önceki Osmanlı İstanbul’unda yaşayan insanların miras hakları konusundaki davalaşmalarına ulaşmak mümkündür. Miras haklarını alamayan bazı vârisler tehârüc yoluyla sulhle anlaşmayı tercih etmişlerdir. Belgelerde görüldüğü üzere tehârüc yoluyla sulh yapan vârislerin hiçbiri kendi hisselerindeki asıl payı veya paylarının bir kısmını alamamış, belli meblağlar karşılığında diğer vârislerle anlaşarak sulh yapmışlardır. Bu çalışmada İstanbul Kadı Sicilleri Bâb Mahkemesi 3 Numaralı Sicil’de (H. 1077/M.1666-1667) yer alan tehârüc belgelerini inceleyerek mahkemeye yansıyan tehârüc davalarının içeriği ve sonuçları hakkında değerlendirme yapmak amaçlanmıştır. Bu araştırmada sorun belirleme, veri toplama, veri analizi, sonuçları yorumlama yöntemleri uygulanmıştır. Buna göre araştırmada Bâb Mahkemesi 3 Numaralı Sicil taranarak 14 tehârüc davası belirlenmiştir. Tehârüc belgelerinin dili (diplomatik), içeriği, tehârüc belgesinde yer alan taraflar, tehârüc ile sulh yapanların kimlikleri, miras haklarından ne miktarlarla ve kiminle anlaşarak feragat ettikleri belirlenmiştir. Vârislerden bazılarının belgede miktarı belirtilen terekedeki haklarından vazgeçtikleri ve terekeyi elinde bulunduran kişi ile sulh yaptıkları görülmektedir. Bu sicilde yer alan tehârüc davalarının hepsinde vârisler terekede bulunan kendi miras hisseleri yerine terekeyi elinde bulunduran diğer vârisle belgede belirtilen meblağda para karşılığında anlaşarak sulh yapmışlardır. 14 davanın dördünde vârisler nakit para ile birlikte önceki bazı borçlarına karşılık sulh yapmışlardır. Bu davaların üçünde taraflar gayrimüslimdir. İlgili davaların altısında yalnızca kadınlar, altısında yalnız erkekler, iki davada ise hem kadın hem erkek vârisler terekeye el koyan vârisle (vâzıu’l-yed) tehârüc yoluyla sulh yapmışlardır. Bu davaların beşinde arabulucuların aracılığı (tavassutu’l-muslihîn – vesâtatü’l-müslimîn) ile dava tehârücle sonuçlanmış ve bu beş davanın ikisinde vârisler arasında çokça münazaa (münâza‘ât-ı kesîre) yaşanmıştır. Tehârüc meseleleri incelendiğinde sulh yapan tarafın gönül rızasıyla anlaştığını iddia etmek mümkün görünmemektedir. Bazı davalarda açık şekilde görüldüğü üzere kimi vârisler terekeyi elinde bulunduran diğer vârislerden talep ettikleri halde haklarını alamadıkları için tehârücle sulhe rıza göstermişlerdir. Şer‘î mahkemelerin talep edilmeksizin (bazı durumlarda müdahale hakkı saklı olmakla birlikte) miras meselelerine müdahale etmemesi, eğer vârisler taksim talep ederse kassamların terekeden resm-i kısmet adı verilen belli oranda vergi almaları, aile içi meselelerin mahkemeye taşınmasından duyulan tedirginlik gibi durumlar nedeniyle vârislerin tehârüce rıza göstermeleri her zaman mümkündür. Tehârüc belgeleri hüccet niteliğinde olduğundan sulhe rıza gösterenin karşı tarafın zimmetini ibrası kayıt altına alınarak ileride yaşanması muhtemel miras hak taleplerinin önüne geçilmiştir. Mirasla ilgili tarihsel problemlerin çözüm yollarından biri olarak görülen tehârüc her ne kadar bir sulh türü olarak sorunları çözüyor görünse de tehârüce rıza gösteren tarafın mutmainliği tartışılabilir. Tarihsel kayıtlar miras anlaşmazlıklarının insanlığın kadim sorunu olduğunu da göstermektedir.
In the Ottoman Qadi Registers, it is seen that inheritance was shared in various ways. One of these is the takhāruj method. Takhāruj is an Islamic inheritance law term that refers to the renunciation of inheritance rights by heirs in exchange for property or for nothing. Based on court records, it is possible to see how people in Ottoman Istanbul three and a half centuries ago fought over their inheritance rights. Some of the heirs who did not receive their inheritance rights preferred to settle their inheritance through takhāruj. As can be seen in the documents, none of the heirs who made settlements through takhāruj could receive their original shares or a part of their shares, and they made settlements with other heirs in return for certain amounts. This study aims to analyze the takhāruj documents in the Istanbul Qadi Registers Bâb Court Registry No. 3 (H. 1077/M.1666-1667) and to evaluate the content and results of the takhāruj cases that were reflected in the court. İn this research, the methods of problem identification, data collection, data analysis, and interpretation of the results were applied. Accordingly, 14 takhāruj cases were identified by scanning the Bāb Court Registry No. 3. The language (diplomatic) and content of the takhāruj documents, the parties involved in the takhāruj document, the identities of those who made settlements with this method, the amounts and with whom they renounced their inheritance rights were determined. It is observed that some of the heirs renounced their rights to the inheritance specified in the document and made a settlement with the person who held the inheritance. In all of the takhāruj cases in this register, the heirs made a settlement with the other heir in exchange for the amount of money specified in the document instead of their inheritance shares in the inheritance. In four of the 14 cases, the heirs settled for cash and some previous debts. In three of these cases, the participants were non-Muslims. In six of these cases, only women, in six cases, only men, and in two cases, both male and female heirs settled with the heir who seized the inheritance (wāzı al-yad) through takhāruj. In five of these cases, the mediation of mediators (tawassut al-muslihīn - wasātat al-muslimīn) resulted in the settlement of the case through takhāruj, and in two of these five cases, there was a great deal of dispute between the heirs (munāza‘āt al- kasīra). An analysis of takhâruj cases shows that it is not possible to claim that the settling party agreed to the settlement voluntarily. As is evident in some of the cases, some heirs consented to the settlement by takhāruj because they could not receive their rights from the other heirs who held the inheritance despite their demands. It is always possible for heirs to consent to takhāruj because the Sharī'ah courts do not intervene in inheritance matters without a request (although the right to intervene is reserved in some cases), the kassāms collect a certain amount of tax called resm-i kısmet from the inheritance if the heirs demand division, and the uneasiness of bringing family matters to court. Since takhāruj documents are in the nature of a charge, the release of the other party’s liability by the one who consented to the settlement was recorded, and possible future inheritance claims were prevented. Although takhāruj, which is seen as one of the ways to solve historical problems related to inheritance, seems to solve problems as a type of settlement, the satisfaction of the party consenting to takhāruj is questionable. Historical records also show that inheritance disputes are an ancient problem of humanity.
Anahtar Kelimeler:
İslam Tarihi, Osmanlı Miras Hukuku, İstanbul Kadı Sicilleri, Sulh, Tehârüc
Islamic History, Ottoman Inheritance Law, Istanbul Qadi Registers, Sulh, Takhāruj
Sunum Videosu
Lisans
Telif Hakkı (c) 2023 Dr. Öğr. Üyesi Ayşe ŞimşekBu çalışma Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License ile lisanslanmıştır.